Günümüzde en değerli sermayenin bilgi olduğu tartışmasız bir şekilde önümüzde durmaktadır. Bilginin üretimi sürecinin hem çok zahmetli hem de çok pahalı olduğu, bu bilginin korunması ve pazarlanmasının ise bilgiyi üreten için ciddi bir sorun teşkil ettiği tartışmasız bir gerçekliktir. İşbu çalışmada işverenin sahip olduğu bilginin işçi tarafından öğrenilmesi halinde işçinin bu bilgiyi işverenin menfaatlerini zedeler biçimde kullanmaması, kullandığı taktirde ise sorumluluğunun esasları incelenmiştir.
İŞÇİNİN SADAKAT BORCU VE REKABET YASAĞI
İşçinin sadakat borcu Türk Borçlar Kanunu’nun 396. maddesinde düzenlenmiştir. Madde metninde “İşçi, yüklendiği işi özenle yapmak ve işverenin haklı menfaatinin korunmasında sadakatle davranmak zorundadır. İşçi, işverene ait makineleri, araç ve gereçleri, teknik sistemleri, tesisleri ve taşıtları usulüne uygun olarak kullanmak ve bunlarla birlikte işin görülmesi için kendisine teslim edilmiş olan malzemeye özen göstermekle yükümlüdür. İşçi, hizmet ilişkisi devam ettiği sürece, sadakat borcuna aykırı olarak bir ücret karşılığında üçüncü kişiye hizmette bulunamaz ve özellikle kendi işvereni ile rekabete girişemez. İşçi, iş gördüğü sırada öğrendiği, özellikle üretim ve iş sırları gibi bilgileri, hizmet ilişkisinin devamı süresince kendi yararına kullanamaz veya başkalarına açıklayamaz. İşverenin haklı menfaatinin korunması için gerekli olduğu ölçüde işçi, hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonra da sır saklamakla yükümlüdür.” denilmekte ve işçinin hem hizmet akti devam ederken hem de hizmet akti bittikten sonra işverene karşı sorumluluklarının olduğunu ifade etmektedir. Bu bağlamda işçinin Türk Borçlar Kanunu’nun 396. Maddesine aykırı davranması halinde işveren tarafından iş akdi İş Kanunu’nun 25. Maddesine göre feshedilebilecek ve işveren işçisinden yine İş Kanunu’nun 26. Maddesi uyarınca tazminat talep edebilecektir. İşçinin sadakat borcuna aykırı davranışlarından sorumlu tutulabilmesi için ayrıca bir sözleşme yapılmasına gerek bulunmamakta, hizmet ilişkisinin oluşması ile işçinin sadakat borcu kendiliğinden doğmaktadır.
Türk Borçlar Kanunu’nun 396. maddesinde belirtilen kendi işvereni ile rekabete girişemez hükmü işçi ile işveren arasında hizmet ilişkisinin var olduğu zamana ilişkin bir düzenleme olup, hizmet akdi sona erdikten sonra uygulanabilirliği bulunmamaktadır. Oluşacak boşluğu ise Türk Borçlar Kanunu’nun 444 ve devamındaki maddeler kapatmaktadır. Bu bağlamda işveren, işçisi ile iş akdinin hitamından sonra da rekabet yasağının sürmesini istiyorsa işçisi ile ayrı bir rekabet yasağı sözleşmesi yapmak durumundadır.
Rekabet yasağı, aynı alanda iş yapan kimselerin birbirleri ile hukuka aykırı olarak yarışa girememesi, belirli kimselerin birbirleriyle rekabet etmelerinin yasaklanması anlamına gelmektedir. Türk Borçlar Kanunu’nun 444/1 maddesi uyarınca rekabet sözleşmesinin konusu, işçinin iş sözleşmesi sona erdikten sonra, kendi adına işvereni ile rekabet edecek bir iş yapmaması, rakip bir kuruluşta çalışmaması, rakip bir kuruluşa ortak olmaması ve ortaklıktan başka bir sıfatla dahi rakip bir kuruluşla ilgisinin olmamasıdır.
Taraflar rekabet yasağı kararlaştırmamışlarsa, işçinin işverene ait işyerinde edindiği bilgileri ve müşteri çevresini kullanması ve eski işvereni ile rekabet yapması mümkündür.
Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerlilik şartlarını Türk Borçlar Kanunu açık bir şekilde düzenlemiştir. Bir rekabet yasağı sözleşmesinin imzalanabilmesi için; bir iş sözleşmesinin bulunması, işçinin müşterileri tanımasından veya iş sırlarını bilmesinden dolayı işverene önemli bir zarar vermesi ihtimalinin olması gerekmektedir. Ayrıca rekabet yasağı sözleşmesinin yapılmamasını engelleyen özel bir kanun hükmünün de bulunmaması icap etmektedir.
Rekabet yasağı sözleşmesinde dikkat edilmesi gereken bir başka husus ise Türk Borçlar Kanunu’nun 445. maddesinde belirtilen sınırlamalardır. Bu madde emredici bir hüküm olduğu için aksi taraflarca kararlaştırılamayacaktır.
Bu bağlamda rekabet yasağı sözleşmesi yapılırken taraflar tam ve mutlak bir serbestiye sahip değildir. Rekabet yasağı sözleşmesi işçinin ekonomik geleceğinin hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye atılmaması şartıyla geçerlidir. Bu anlamda, işçinin mesleki geleceğini önemli ölçüde sınırlandıran bir rekabet yasağı şartı, işverenin haklı menfaatlerinin korunması için olmazsa olmaz nitelikte olmadığı sürece ölçüsüz kabul edilir. İşçiye meslek yasağı oluşturacak bir rekabet etmeme yükümlülüğünün getirilebilmesi için, işçinin eğitimi, mesleki tecrübesi, yaşı, mesleğini ya da oturduğu yeri değiştirme olasılığı, ailevi şartları, maddi durumu, iş piyasasında tanınmışlığı, başka bir iş yapabilme olasılığının olup olmadığı gibi kriterlerin bir bütün olarak dikkate alınması gerekir. İşçinin iktisadi geleceğinin hakkaniyete uygun bir şekilde sınırlandırılması için rekabet yasağının zaman, yer ve konu bakımından sınırlandırılması esaslarına uygun davranılması da rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olarak kurulabilmesi için uyulması gereken koşullardan birisi olarak kabul edilir.
Ayrıca madde rekabet yasağı sözleşmesinin süresinin azami 2 yıl olabileceğini de belirterek zaman bakımından da sınır getirmiştir.
REKABET YASAĞINA AYKIRI DAVRANMANIN SONUÇLARI
Rekabet yasağına aykırı davranan işçi Türk Borçlar Kanunu’nun 446. maddesi uyarınca işverenin uğramış olduğu bütün zararı tazmin etmek ile yükümlüdür. Eğer rekabet yasağı sözleşmesinde cezai şart öngörülmüş ise işçi bu cezai şartı ödeyerek rekabet yasağına ilişkin borcundan kurtulabilecektir. Lakin işverenin zararı cezai şartın üzerinde ise işçi cezai şartı aşan bu zararı da karşılamak durumunda kalmaktadır.
İşveren, ceza koşulu ve doğabilecek ek zararlarının ödenmesi dışında, sözleşmede yazılı olarak açıkça saklı tutması koşuluyla, kendisinin ihlal veya tehdit edilen menfaatlerinin önemi ile işçinin davranışı haklı gösteriyorsa, yasağa aykırı davranışa son verilmesini de isteyebilir.